50lerin Beat kuşağında da 60ların çiçek çocuklarında da akla gelen ilk isimlerden biri ‘O’.
O mükemmel bir kadın.
Kasaba çocuğu olarak doğduğu için belki,
belki de en başından beri herkes onu garip bulduğu için bu kadar sıcak kanlı.
Sahnelerin kraliçesi ‘O’.
Kısa yaşamını alabildiğine müziğe adamış bir efsane.
Blues‘un gelmiş geçmiş en iyi seslerinden belki de.
Çatal çatal sesi bir bakarsınız içinize işlemiş.
‘Nasıl bir gırtlak bu?’ demenize kalmadan her şarkının sözleri ayrı bir yere götürür sizi.
Sonra aklınıza gelir 27ler kulübü.
Morrison, Hendrix, Cobain, Winehouse.
En son Janis dersiniz Joplin dersiniz*,
yüzünüzde bir tebessüm kalır ki
hüznü gizleyen.
İYİ Kİ DOĞMUŞSUN JANİS.
*’O’ hep gülüyordu, çünkü o çiçek çocuğu.İsminde kahkahalar gizli aslında
**Resmi sitesini ziyaret edin: http://www.officialjanis.com/
Ve söylemeden edemem ki Janis benim için ‘Summertime’da ayrı bir değerlidir.Ayrıca Bukowski’nin tek kıskandığım yanı California’da bir dinletiye gittiği sıra, Janis’in sık sık kaldığı bir otele denk düşüp aynı odada kalmasıdır.Bukowski’nin Kadınlar’ını okursanız, sizde bu ayrıntıya rastlayabilirsiniz.
Yorumlar
0 yorumlar